1970’lerde başlayan büyüme, genişleme ve yükselme süreci ile kentin ana kamusal mekanlarındaki dönüşüm, yeniden yapım işleri 1980 askeri darbesi ve akabinde 1984’lere kadar sürecek otoriter yönetim döneminde de devam eder. Yazlıkçı anlayış, toplu konutlaşma ve kooperatifleşme, kıyıların istilası gibi birçok değişimden Çanakkale de nasibini alır. Kentin Güzelyalı ve Dardanos’a doğru genişlediği bu yıllar, kamu kurumlarının imarını ya da ek binalarının yapımına da sahne olur. 80’lerde, tabiri yerinde ise 90’lardaki plansızlığın ilk temelleri atılır.
İşte haber dizimizin üçüncü serisinde, 80’ler ve 90’ların bir bölümünü Mimar İsmail Erten anlatıyor, Çanakkale’nin yüzyıllık imar ve yapılaşma sürecini konuşmaya devam ediyor…
Mimar İsmail Erten, 80’leri, o dönemin özgün koşullarını ve yapılaşma özelliklerini anlattı. “Belediye ve valilik yaptırımları, tek bir yönetim eliyle hızlandırılır” diyen Erten, “İl özel idare, SSK hastanesi, Emniyet Müdürlüğü, PTT binası, Hastane ve okullar gibi var olan binaların büyük çoğunluğu ilave ve eklentilerle sonlanma sürecine girer. Kamu yönetim ve idare binaları bu dönem Çanakkale’nin çehresini değiştirir. 1980’li yılların kentsel değişimlerine damga vuran ve her şeyi doğrudan etkileyecek olan süreç, 1983 yıllarında tartışılıp 1984’de yasalaşan ve uygulamaya sokulan İmar Planı değişiklik kararlarının Merkezi yönetim / Bakanlıklardan alınıp, Yerel yönetim / Belediyelere verilmesidir. 1984 yılı, aynı zamanda yerel seçimlerle belediye başkan ve meclisinin göreve geldiği, atanmışlar yerine, seçilmişlerin görev aldığı bir dönemdir. Seçilmiş merkezi ve yerel yönetim organları, kendilerine verilen yetkilerin farkına varır, öbür yandan ulusal seferberlik ilan edilerek kentlerin ve kıyıların imar rantı, arsa spekülasyonu ve her şeye rağmen inşaat sürecini başlatır. Kentlerin mevcut yerleşimleri parsel ölçeğinde mevzii planlama ile genişler ve yükselir. Olanağı olan her parsel sahibi bu kent yağmasından pay almak için meclis kararları marifetiyle yapı rantından zenginleşmeye doğru yelken açar. Bir süre sonra toplumun her kesimi bu yağma sürecinden kentlerde üretilen ranttan pay alma ahlaksızlığına bulaşır” dedi.
Erten, “Mevcut kent alanlarında yaşanan bu sürecin, daha büyük boyutlu olanı, kentlerin çeperlerindeki gelişme alanlarında yaşanır. Teşvik ve kredilerle başta sabit gelirli ücretlileri, orta gelirli esnafı ve olanakları olan küçük sermaye çevrelerini hedef alan kooperatif eliyle toplu konut üretimi ve edinimi anlayışı, yüksek katlı konut yapılaşmasının bir başka sürecini başlatır. Kentlerin çeperleri, adeta kale surları gibi 6 – 7 ve üzeri katlı toplu konut / kooperatif binaların istilasıyla sarılır. Aynı istila bir başka alanlar olan, kıyılara doğru yönlenir. 2. Konut ve yazlıkçılık bir kültür olarak topluma pompalanır. Kışlık ve yazlık sahibi olmak kentte yaşayanların bir sınıf atlama düzeneği olarak öne sürülür. Kentlerde konutunu almış olan bir çok orta gelir grubu kesim bu defa yazlık olmak yazlıkçı olmak için cabalar. Önce büyük kentlerin ulaşım kolaylığı olan Marmara kıyıları yazlık istilasına uğrar. Sonra Akdeniz ve Ege kıyılarının istilası başlar. Çanakkale 3 süreçten de nasibini alır. Kentin mevcut yapılaşmış yaşam alanlarında, parsel bazında yükselmeler, parsele tam oturan komşuya değen ve yukarıdan bakan apartmanlaşma, yüksek yapı inşaat süreci başlar. Eski kent dokusunun olduğu çarşı, geniş bulvarlı yollar cadde ve sokaklar ile kordon/hastane bayırı alanları bu parsel ölçekli inşaatın öncü alanlarıdır” dedi.
Erten, 80’li yılları; “Toplu konut ve kooperatifçilik anlayışının kent rantıyla harman edilir, merkezi-yerel-ailevi-kişisel ekonomilerin kurtarıldığı yapılaşma alanları ise; kuzeyde hastane bayırının üst bölümleri, doğuda Sarıçay ile jandarma askeri alanı arası, güneyde ise plaj mahallesinden 2. Kordon boyunca ve şimdiki beldemiz ve civarı bu tür yapılaşmanın merkezleridir. Zaten kent ekabirlerinde ve yüksek gelir grubunda 1970’lerde başlayan Güzelyalı-karantina yazlıkçılığı anlayışı, bu dönem Güzelyalı’nın yanı sıra, Dardanos bölgesine doğru genişler. Az katlı bahçeli evlerde yaşama çılgınlığı, kıyı ekosistemini, tarım ve orman alanlarını yok ederek suyun üzerindeki yağ lekesi gibi hızla yayılmaya başlar.
1989 yılında yapılan belediye seçimlerinde, kent ve civarındaki yerel yönetimlerin büyük çoğunluğu el değiştirir. El değiştiren kesimlerin kent ve kent rantı yağmasına bakışları ve yönetim anlayışları merakla beklenir. 1983-84’lü yıllarda kent gelişme bölgesi güneyde havaalanı, üniversite kavşağı arası ile kuzeyde Esenler’den doğuya Tekzen bölgesine doğru ilave planlar ile yapılaşmaya açılır” ifadeleri ila tamamladı
“1989 değişim yılı olarak yeterli görülür” diyen Erten, 90’lı yılların da kent yapılaşmasındaki öneminden bahsetti. 1990’lardan itibaren, Çanakkale kentinin kent yağması düzeninin artarak devam ettiğini dile getiren Erten, “Mevzii planlarla yandaşa rant dağıtma anlayışı kısmi el değiştirse de, artarak kent yağmasının genişlemesi ve büyümesine doğru yol alır. Çok katlı kooperatifçiliği, siyasi söylemlerle süsleyerek özel ve ayrıcalıklı bir rant çevresi yaratmak ve bu çevreyle birlikte toplumsal yağma yaygınlığını da kullanarak gerçekleştirmiştir. Belediye meclislerin ana gündemi, mevzi planlama eliyle kent yağmasına açılacak parsellerin imar plan tadilatından oluşmaktadır. Bir meclis toplantısında 20.000 m2 imar ilavesini meclis oylarıyla toplumun değişik kesimlerine dağıtan bir düzenek kurulmuştur. Türkiye’nin her kentinde olduğu gibi Çanakkale’de de bu yeni anlayışla oluşan yapılaşma, kimliksiz ve kişiliksiz bir yapılaşma kültürünün en önemli parçaları haline gelmiştir. Türkiye kentlerinin çok katlı yapılaşmaları sadece ranta endeksli, ucuz malzeme ve işçilikli, tekdüze sokak figürlerinden oluşan ve hiçbir estetik unsur ve kaygı içermeyen yapılardır. Bu kimliksiz bina ve yapı kütlelerini kentin farklı yerlerinde şimdilerde de görmek ve tanımak mümkündür. Kent bu yeni yapılaşma alanıyla kuzeyde esenler mahallesi-Karacaören Köyü ovasına, Güneyde 2. Kordon, Barbaros mahallesi, Havaalanı ve kepez yönüne doğru genişlemesini sürdürür. Tüm bu büyümeye karşılık yeni büyüme tartışmalarını da kapsar halde kent kuzeyde Karacaören köyünü de içine alacak şekilde ve o bölgeden ışıklar köyü – Dörtyol mevkisine kadar uzanan doğu bölgesi genişlemesiyle alanını da kapsayacak şekilde 1993 yılında planlanır. Özellikle doğu bölümlerinde otogar, sanayi alanları ve Organize Sanayi Bölgesi gibi işlevlerle donatılır. Bu tarihten günümüze alt planlar ve revize planlar yapılmış olsa bile kentin gelişme ve büyüme alanları hala 1993 planları sınırlarını korumaktadır.
“1990’lı yılların hemen başında yapılan seçimlerle merkezi iktidara gelen Çanakkale’nin bütün milletvekillerinin tek sağ muhafazakâr iktidara geçmesi ve kentin gelişmesi talepli modernist fetişist kalkınmacı modelin kentin gündemine girmesi dönemi başlar” diyen Erten, 90’ların ilk yarısını anlattı. Erten, “Kentin büyük yatırımlarla gelişeceğini savunan bu iktidar, her türlü doğal ve kültürel çevre tahribine yol açan yatırım projelerini devreye sokar. Çanakkale Boğaz Köprüsü projesini, kentin kalesi üzerinden geçirerek, hem Gelibolu Milli Parkına, hem de Çanakkale Yerleşim dengelerini altüst eden önermelerde bulunur. Kentin 100 bin civarı olan nüfusunun 1 milyona çıkmasını hedefleyen, operasyonel arsa spekülasyonu ve imar rantı süreci başlatılır. Kent ve civarı ile Gelibolu – Eceabat ve Ezine- Ayvacık hatta Bayramiç bölgesindeki bakir kıyı alanları, doğal çevrelerdeki büyük toprak parçalarını arsalaştırmak üzere el değiştirme süreci başlar. Liman ve Havaalanı ulaşım seçenekleri de masaya yatırılır. Kepez sahillerine Liman, Mevcut Havaalanının ise genişletilip büyütülmesi ve sivilleştirilmesi süreçleri başlatılır. Demiryolu seçeneği ise dile getirilir, ama ön fizibilite çalışmalarından öteye gidemez. Bütün ulaşım seçenekleriyle lojistiği köpürtülen Çanakkale’nin “sanayileşmesi” böylece, kalkınmacı gelişme anlayışıyla bütünleşik bir önerme ise Organize Sanayi Bölgesi (OSB) ilanı ve kentin gelişme, ferahlama, alanı olan doğu bölgesi küçük, orta ve organize sanayi alanı ve ona hizmet eden konut dışı yapılaşma alanlarına dönüştürülür. Şimdilerde küçük sanayi alanlarının daha doğuya taşınması ve bu bölgenin konut rezerv alanına dönüştürülmesi cabaları bu anlayışın oldubittiyle kurguladığı kalkınmacı zihniyetinin ürünüdür. OSB üzerine geliştirilen muhalif karşı çıkışlar sonucu, kirletici olmayan ve çevreye duyarlı sanayinin bölgeye gelmesi sağlanmış ve Bursa ve bölgesinin zehir üreten artık sanayisinin Çanakkale’ye nakli engellenmiştir. Bugünlerde dolma aşamasına gelen Çanakkale’nin gerek konut, gerek ulaşım, sanayi, vb. tüm alanlarının başta kuzeydeki konut alanları ile doğudaki havaalanı, sanayi, lojistik alanlarının temel kararlarının 1990’larda verildiğini tespit edebiliriz” dedi.
ÇOMÜ’nün kente etkisini herkes biliyor. Kentin en önemli kurumlarından biri olan ÇOMÜ, aynı zamanda kentin imar ve yapılaşmasını da derinden etkiledi. Özellikle 2000 sonrası kent, tam anlamıyla bir “üniversite kenti” haline gelirken, kentin kentleşme serüvenindeki en önemli parçalardan biri. Erten, ÇOMÜ’nün kuruluş süreci itibariyle kente olan etkisini de, “1992’de bu tür gelişme tartışmalarıyla birlikte kentin bir başka kimlik değişimini sağlayan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (COMÜ) kurulur. Radar tepesi olarak bilinen güney doğu bölgesindeki tepeler ÇOMÜ’ye tahsis edilir. 1992’da başlayan bu süreç kesintisiz olarak hala her alanda kentin değişimini sağlamaktadır. Kent nüfusundaki popülasyon artış ve değişimi, sosyal-kültürel yaşamı, kiralama-pansiyonculuk - barcılık ve diğer ekonomik değişimler, vb süreçler hala sürmekte ve değişim devam etmektedir. Kentin güney doğu yamaçları Üniversite binalarıyla dolmuş, kentin güney girişi, üniversite kavşağı olarak anılır olmuştur. Eski eğitim olarak bilinen alan yakın dönemde tekrar yenilenerek yapısal inşaai faaliyetlerle kapasitesi arttırılmıştır. Dardanos bölgesindeki üniversite alanları ve tesisleriyle yeni bir kıyı odak noktası oluşturulmuştur. Emilie Vitalis evi olan (Eski tekel binası) üniversiteye tahsis edilmiş önce rektörlük sonra çok farklı işlevlerle kentin yaşamına katılmıştır. Nedime Hanım Okulu olarak bilinen eski kız mektep, yapısal değişimleri içeren restorasyondan geçirilmiş, yapısal sağlamlaştırma ve kullanıma sunma girişimi, işlevsel kullanımda süreklilik ve istikrar oluşturamamış, farklı dönemde farklı işlevler üstlenen istikrarsız bir kent binası olarak varlık yürütmüştür. Ermeni Kilisesi ile çevresindeki eklentiler de üniversiteye devredilmiş, ama tüm süreçte tam kullanıma sunulamamış ve kentin metruk bölgesi haline dönüşmüştür. Kent ve üniversite kuruluş ve gelişme süreçleri itibariyle hem geniş toplumsal kesimler, hem kurum ve kuruluşlar nezdinde en önemli varlık olarak görülmüş, tüm olanaklar seferber edilmiştir. “Şımartılan çocuk” gibi büyütülen bu kurum, yer yer önemli katkılar, yer yer suskun ve hatta zararlı unsurlar halinde bugüne gelmiştir. Bugün bu kent üniversitesini her yönüyle içselleştirmiş, aynı yöndeki bakış açısının üniversite ve camiasında da hakim olma beklentisini taşımaktadır” ifadeleri ile anlattı. (Devam Edecek)
(HABER MERKEZİ)